Dürüstlük Kuralı
Dürüstlük kuralı, bütün hukuk sistemlerinin kabul ettiği en eski ilkelerden olup bir kimseden, namuslu ve dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda egemen olan ahlaki ölçülere, geçerli adetlere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir. Türk Medeni Kanunu’nun 2.maddesi ‘’Dürüst Davranma’’ başlığı altında, ‘’Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz’’ demektedir. Bu madde hukuki ilişkilerin içeriğini düzenleyen, yazılı olmayan ve kişilere zorla benimsetilmiş kurallardır. Hakim, dürüstlük kuralını kendiliğinden uygulamakla yükümlüdür. Görüldüğü gibi, dürüstlük kuralı geniş bir uygulama alanına sahip olup, tam bir tanımlama bulmamıştır. Dürüstlük kuralını, kişilerin sahip olduğu bütün haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken, hukuk, ahlak ve örf kurallarına uygun olarak, orta zekalı, makul, doğru, dürüst ve namuslu bir kişiden beklenen davranış modeline uygun davranmak zorunluluğu olarak tanımlayabiliriz.
Dürüstlük ilkesi, hak ister kanundan, ister akitten, ister sözleşme öncesi ilişkiden doğsun, doğan bu hakların kullanılmasına ve bir borç ilişkisi doğmuş ise bu borcun ifasına ilişkindir. Medeni Kanun’un 2’inci maddesinin 1’inci fıkrasında temel düşünce davranışların dürüstlük ilkesine dayanmasıdır.
Medeni Kanun’un 2’inci maddesinin 2’inci fıkrası ise, kişiye tanınan hakların açıkça kötüye kullanılması halinde, hakime bu durumu bir yaptırıma bağlamasını emreder. Bir diğer ifade ile 1’inci fıkra hak süjelerine yönelik bir emri içerirken, 2’inci fıkra hakime yönelik olup hakkın kullanımının genel olarak sınırlarını belirlemektedir. İki fıkra birbirine sıkı sıkıya bağlı olup farklılık fıkraların fonksiyonunda yatmaktadır.
Dürüstlük kuralı Özel Hukuk ve Kamu Hukukunda dikkat edilmesi gereken bir temel hukuk ilkesi olmakla beraber özellikle İdare Hukukunda önemli bir yere sahiptir. Örneğin; Yargıtay 13.Hukuk Dairesi 20.06.2000 tarih ve 5859/6051 sayılı kararında ‘’Sözleşmenin bu hükmüne göre İl Daimi Encümenince belirlenecek kiranın taraflarca kabul edileceği anlaşılmaktadır. İl Daimi Encümeni davacı kuruma ait bir kuruluştur. Hal böyle olunca kira bedelini tespit yetkisinin sözleşme ile davacı kuruluşa verildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda, davalı kural olarak mahkeme kararında olduğu gibi İl Daimi Encümenince belirlenen kira parasını ödemek zorundadır. Ne var ki İl Daimi Encümeni, dolayısıyla da davacı kira parasını belirlerken kendisine verilen bu yetkiyi kötüye kullanmamalıdır. Aksi halde Medeni Kanunun 2.maddesi hükmü gereğince bu hal dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz.’’ demektedir. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı Medeni Yargılama (Usul) Hukukunda ve İcra-İflas Hukukunda da uygulama alanı bulmaktadır. HMK m.29’da ‘’(1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. (2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler’’ denilmektedir.
Yazar Av. Kaan ÇAM